Prenses, Beyaz Atlı Prensi ile evlenir ve masal orada biter. Gökten 3 elma filan düşer, arada pay edilir. Sonra ne olur peki? Prens, karısında sıkılıp onu en yakın arkadaşıyla aldatmış olabilir mi, 7. evlilik yıldönümlerinde buhran yaşamış olabilirler mi, bunlara pek de kafa yorulmaz. Özcan Deniz’in yazdığı, ilk kez yönetmen koltuğuna oturduğu “Ya Sonra” filmi, kerevetine çıkmakla kalmıyor, sonrasını da sorguluyor.
Mimar Didem, beyaz atlı prensini bulmuş, veteriner olan Adem’le evlenmiştir. Zamanla onun hayallerini, isteklerini gerçekleştirmek üzere Ağrı, Ankara ve İstanbul arasında paylaşılmış hayatlarda bulur kendini. Adem, elindekinin kıymetini bilememekte, günlük koşuşturmaca içinde karısına duyduğu sevgiyi ve ilgisini göstermemektedir.
Günlerden bir gün Didem’in karşısına önemli bir proje çıkar. Kendine yeniden inanmak için fırsat olarak nitelendirdiği bu projeye çalışırken Adem’den destek göremez. Bu noktada birbirlerini çok sevmelerine rağmen evliliklerini sorgulama, hatta sonlandırma yolunu seçerler. Merak etmeyin, film masal olarak başladı ya yine öyle bitiyor, Prenses Prensine kavuşuyor, sevenleri ayırmaya; ünlü, çapkın ve çok zengin iş adamının gücü bile yetmiyor.
Başlıca rollerini; Deniz Çakır, Özcan Deniz, Barış Falay, Ragıp Savaş, Janset, Naz Elmaz ve Erdem Akakçe’nin üstlendiği “Ya Sonra” filmi 2011’in başlarında vizyona girdi. Özcan Deniz’in 4 yıl boyunca üzerinde çalıştığı projesi, 8 haftalık çekim sonucu hayat buldu. Çekimleri, İstanbul, Antalya ve güney sahillerinde gerçekleşen film yüksek bir bütçeye sahip. Özellikle kayıtları Berlin Flarmoni Orkestrası ile yapılan üç şarkı, izleyenlere müzik ziyafeti çekiyor.
Film Sountrackiyle de ilgi topluyor. Ya Sonra şarkısında Özcan Deniz’e eşlik eden Deniz Çakır, ilk kez yaşadığı deneyimle beğeni topluyor. Soundtrack albümünde Sezen Aksu, Özcan Deniz, Yasemin Mori şarkıları ve Mozart, Pachelbel besteleri yer alıyor.
Filmin görsel yönetimi, kurgusu, kostümler ve Özgür Saval tarafından tasarlanan saçlar beğenimi topladı. Sonlara doğru konunun biraz uzadığını düşünsem de kadın, erkek, ilişkiler üzerine aralara serpiştirilen özlü sözler aklımda yer etti:
“Senin için saçımı süpürge ettim!” lafı rafa kalkmış, yeni nesil kadın kendini, kocasının bekarlık hayatının hizmetçisi olarak hissetmeye başlamış.
Bununla birlikte kadının yazgısında değişmeyenler de var: Didem Beyaz Atlı Prensini bulmuş, ancak onun evlenmeye ikna olması 11 yıl almış. 7. evlilik yıldönümlerinde hala kocasının büyümesini ve babalığa hazır olmasını bekliyor.
Okumuş yazmış, ayakları üstünde durabilen kadınlar hala bir erkek tarafından “sahiplenilmek” istiyor mu? Adem tıpkı sokak hayvanlarına yaptığı gibi karısını sahiplenme içgüdüsüyle seviyor. Didem, mimar da olsa, iş için de olsa, mutsuz da olsa, hatta bir kimliği olsa bile sırf Adem’in karısı olduğu için Antalya’ya iş gezisine gitme hakkı taşımıyor.
Adem, hayranı olan Ece kapısına dayandığında, maçtaki gibi bıçkın delikanlı kesilemiyor, içeri girmesine, hatta onu yatağa atmasına engel olamıyor. Arada istemiyorum filan diyor ama hikaye. Oysa ki Didem Cem’i tercih ettiğinde içi içini yiyor. Arkadaşı onu ferahlatıyor “Didem hala senin karın!” yani Cem’i yanına yaklaştırmadı. Aman ne iyi!
Sezen Aksu’nun “Seni Kimler Aldı?” şarkısını özlediğimden midir nedir, Adem’in karısının pişirdiği çorbayı ilaç niyetine içerken, katıla katıla ağladığı sahne etkiledi.