Hadi beyin fırtınası yapalım! Genelde çok kişi emekli olup bir cafe-restoran işletmek ister. Hayal bu ya, hayaliniz gerçek olmuş (!) hem restoranınız hem de işinin erbabı bir mutfak ekibiniz var, müşterileriniz eksik olmuyor.
Gün geliyor dünyayı bir virüs ele geçiriyor. İnsanlar birer birer duyularını kaybetmeye başlıyor. Koku ve tat alma, duyma, görme derken sadece dokunma duygusu kalıyor geriye. O da elinizin altından kayıp gidecek mi belli değil. Hayat da devam ediyor bir yandan. Geçinmek lazım, restoran sahibisiniz, şefsiniz, ne yapacaksınız?
Orijinal adı “Perfect Sense” olan, Türkiye’de “Yeryüzündeki Son Aşk”(tuhaf olmuş bu isim) olarak vizyona giren filmde işte bu soruların yanıtlarını da buluyorsunuz. Film aslında aşkın her durumda devam edip etmeyeceği konusu üzerine kurulu. Mutfağa girmemizin sebebi ise, baş kahramanlarımızdan erkek olanın şef olması. Kadın ise bilim kadını.
En beğendiklerim listesine giren bu filmi herkese tavsiye etmiyorum. Garip bir film olduğunu düşünebilirsiniz, sountrack’inden sıkılabilirsiniz, aşırıya kaçan bazı sahneler midenizi bulandırabilir… Beni çeken tarafı, çokça düşünmeme sebep olması. Tamam, işin içine Ewan McGregor girdiği ve olay mahallerinden biri mutfak olduğu için de ilgimi çekti doğrusu.
Susan ve Michael, hastalık belirtilerinin ortaya çıktığı günlerde tanışıyorlar. Başta tensel zevk için bir araya gelirlerken zamanla aşık oluyorlar. Virüs, duyular üzerindeki belirtilerini gösterirken onlar da kendilerini inişli çıkışlı bir ilişki içinde buluyorlar. Filmin beni en az çeken tarafı bu aşk hikayesi oldu desem yeridir. Onları kendi hallerine bırakıp kaybedilen duyularla eşleştirilen travmalara kafa yormak istedim. İnsanlar koku alma kaybından önce hüzünleniyordu, hatıraları ellerinden alınıyordu. Yalnızlık ve açlık hissi sonrası tat alma duyusu yitiriliyordu. Öfke nöbetlerini duyma kaybı; affetme, sevdiklerine kavuşma isteğini görme kaybı takip ediyordu.
Kayıplar üzerine mutfakta üretilen çözümler oldukça yaratıcıydı. Koklayamayanlara, bol baharatlı, çeşnili; tadamayanlara, yediğinizde sesini duyabileceğiniz; duyamayanlara, görsel şölene dönüşen, rengarenk menüler hazırlanıyordu. Her duyu kaybından sonra tökezleyen, allak bulak olan insanlar hayatlarına devam ediyor, arkadaşlarıyla birlikte, şık giysiler içinde restoranı ziyaret ediyordu. Hatta bunlar arasında yemek eleştirmenlerinden biri de vardı. Yazısının nasıl olabileceğini varın siz hayal edin!
Ağustos sonu gösterime giren bu filmi hala sinema salonlarında izleme imkanı bulabilirsiniz. Tutku Nehri (Young Adam) filmiyle BAFTA En İyi Yönetmen ödülünü alan David Mackenzie’nin imzasını taşıyan filmin başrollerini, Ewan McGregor ve Eva Green paylaşıyor.
Yemek bloggerı bakışıyla film böyle. Farkı ve beyin açıcı bir anlatım için Esra Ekren’in bu yazısını okumanızı öneririm.