Küçüklüğümden bu yana yemeğin yanı sıra yazmakla da haşır neşirim. Günlük yazdım bir süre. Çelişkili bir durum ama okunmayacağını anlayınca-ki öyle olmak zorundaydı- keyif vermedi. Kafama estikçe yazmaya devam ettim sonra. Bilgisayara, defterin birine, kağıt parçasına, havaya, suya…
Blogların varlığından haberdar olduğumda kafamdaki ampul yanıverdi. Hem yazacağım hem de okunacak, öyle mi? Daha ne isterim! Kuzinede Kızaran Ekmek’te aslında sinema ve yemek tutkumu bir araya getirmek istedim. Planı istediğim ölçüde hayata geçiremedim. Bununla birlikte zamanla hikayeci olup çıktım. Tarifleri sunma biçimimi sevdiğinizi söylediniz, onore ettiniz beni, teşekkür ederim binlerce kez.
Hikaye anlatmaya devam edeceğim elbette. Bununla birlikte artık bol bol film izleyip içindeki yemekleri de paylaşacağım sizlerle. Sofra Dergisi’nin Eylül sayısında yayınlanan röportajım da bunun müjdecisi olsun.
Sofra Dergisi ekibine çok teşekkür ederim.
Tariflerimi birbirinden güzel görüntüleyen Erkin Ön, yemek stilistim, hikayemin anlatıcısı Selma Şen ve Sofra Ekibi sayesinde hayallerimdeki sayfalar ortaya çıktı.
Emeğinize sağlık!