İnsanları incitmekten çekinen, yardımsever, tezcanlı, Pamuk Prenses gibi beyaz tenli, al yanaklı… Dünyaya öylesine sevecenlikle bakıyor ki bloğunu bile “Pembe” gözlüklerle yazıp “Rehber” oluyor. Bengü’m bir de gül suyu kokusunu çok seviyor, ya neden? “Ramazan bizim aile için, hep birlikte yemek yenilecek kocaman bir sofranın kurulması ve huzur demekti. Hala da öyle. Ancak, çocukluğumdaki Ramazanların daha özel bir anlamı vardı. O zaman, sevdiğimiz aile büyüklerimiz sağdı ve ben küçük bir kasabada yaşamaktaydım. Bayrama hazırlık en az 15 gün önceden başlardı. Oruçlu yorgun bedenler; baklavalar, börekler, oturtmalar açar, lokmalar dökerlerdi. Ama illaki, oturtma denen bir tatlı yapılırdı, onun tadını unutamam. Tek tek elle açılır ve tepsiye
dizilirdi. Bu tatlı 10 gün önceden falan yapılır. Yemek için ise bayramı beklemek gerekirdi. Her gün evlerde dualar okunurdu. Hatimler dolayısıyla, Ramazan ayında dedemlerin evi gül suyu kokardı. Gül suyu kokusunu bu yüzden hep sevmişimdir.”
Bengü’m, iftar için efsane tarifiyle şekerpare yapmamızı önerdi. Eee bu durumda bana düşen de bu tarife uygun bir menü hazırlamaktı. Makarnalı domates çorbasıyla orucumuzu açıp pirinç yerine firik bulguruyla yapılan kadınbudu köfte ve yanında da farklı bir patates salatası yiyeceğiz.