Mutlaka Bu Seramoninin Parçası Olmalıyım

Hafif Tarif blogunun sahibi Sevgili Gülfem’in Ramazan anısını okuyunca, aklınıza benim gibi çocukluk dönemindeki oruca alışma dönemleriniz gelecek. Ailelerimiz çeşit türlü yöntemler bularak oruç tutmaya ilişkin özencimize ve ısrarımıza karşılık verirlerdi; yarım gün, arada sadece su içerek ama yemek yemeyerek gibi…

İşte Gülfem’imin kaleminden gönlümüzü ısıtan anısı: “İlk oruç tutmaya karar verdiğim gün: Babaannemde kalıyorum, yaş sanırım 9-10. Üç dört gün önceden karar vermişim, kesin oruç tutacağım. Çünkü çevremde herkes tutuyor, babaannem, halam, kuzenlerin… Top atılmadan 15 dakika önce dedem fırına doğru yola çıkıyor. Pencereden bakıyorum, amma uzun kuyruk var, fırının önünde. Ama kokusu gelen mis gibi sıcacık pidelere, her kuyruk değer. Ve top atılıyor, büyük tantana ile yemeğe oturup büyük keyifle yemeklerini yiyorlar. Üstüne çay, tatlılar, sohbet, muhabbet. Mutlaka bu seremoninin bir parçası olmalıyım.

Bütün prosedüre uyuyorum: Niyet ediyorum, sahura kalkıyorum ve sabah büyük bir hevesle orucuma başlıyorum. Sahur itibariyle üstümde büyük bir kırıklık var. Geçer diyorum. Kahvaltı vaktini rahat atlatıyorum, ama öğleye yaklaştıkça üstümdeki kırgınlık arttıkça artıyor. Öyle ki kafamı tutmakta zorlanıyorum, sağa sola düsüyor. Sadet: Ateşi 39 dereceye çıkmış, oturduğu yerde bir oraya bir buraya ayılıp bayılan bir çocuk. Babaannem ısrarla orucu bozmam ve ilaç almam gerektiğini söylüyor. Asla! Oruç bu, bozulur mu? Cezası çok çok büyük (bir yerlerde duymuşum). Nuh diyorum Peygamber demiyorum. Bir süre daha, baygın ama gururla orucumu tutmaya devam ediyorum. Bu sırada evdekiler ikna turlarını yoğunlaştırıyorlar. Çok hasta olduğumu, en azından ilaç almam gerektiğini, bunun oruç bozmak sayılmayacağını, Allah’ın beni mutlaka affedeceğini, iyileşince yine tutabileceğimi vs.

Bakıyorum ısrarın sonu yok, çünkü daha öğlen yeni olmuş. Akşamı getirmem imkansız. Eh diyorum, o zaman sadece suyla ilaç alayım. Ilaç yanında biraz da yemek yediriyorlar tabii, karşı çıkmıyorum. Yemek bitiyor, kendimi yatağa atıyorum. Kendime geldiğimde akşam olmuş, top atılmasına 10 dakika var. Kafamda, “Şimdi ben bugün oruç tuttum mu, tutamadım mı?” sorularıyla iftar sofrasına oturuyorum. Bir iki lokma yiyebilip kafayı vurup yine yatıyorum. İlk oruç denemem, başarısız oluyor. İftar sofrası hazırlıkları, kalabalık iftar ve sonrasındaki çay muhabbetleri öyle yer etmiş ki zihnimde, Ramazan yaklaştıkça içime sıcak bir hava yayılıyor… ”

Gelelim bugünün iftar sofrası önerisine: Gülfem’imin un çorbasının ardından Ege civarlarına gidip İzmir köftemizi yiyelim. Yanında da memleketimden Uludağ cacığı olsun. Bunları abartıp midenizi doldurmayın hemen, çünkü erişteli makarna böreğine bayılacaksınız. Bence tatlıya hemen geçmeyin. İlk çayınızı yudumlayıp sofrayı kaldırarak egzersiz yapın. Dostlarla ve ailenizle bir arada çay keyfine devam ettikten sonra akşamın ilerleyen saatlerinde şeftalili turta tadındaki milkshake ile içinizi ferahlatın.

İzleyiciler