Çağan Irmak’ın filmlerini sadece izlemiyorum, adeta yaşıyorum. Mehmet Amca’nın dükkanına giderken geçtiği sokaklardan esen hafif yaz esintisi yüzüme vuruyor. Ozan bağ evinin kapısını açtığında etrafa yayılan toz bulutu elbiseme yapışıyor, kim bilir belki de hapşırıyorum. Annesinin kucağında gülücükler saçarak plaja giden Nihal’in dolma yanaklarını ısırmak geliyor içimden.
Çağan’ı çok kıskanıyorum. Film karakterlerini yaratıyor, canlandırıyor ya, onlarla yaşıyor ya bir süre, işte o nedenden ötürü. O karakterlerin gerçek olmasını, onlarla komşu, dost, ahbap olmayı; aynı sofrada yemek yiyip rakı kadehlerini tokuşturmayı, menemene ekmek banmayı istiyorum. Avuntu işte, Çetin Tekindor’u babama benzetiyorum. Senaryolarını kitap gibi okumak istiyorum, tekrar tekrar göz gezdireyim tadına varayım diye.
Çağan Irmak, yaşanmış hikayenin yaşamış insanlarına rol veriyor, dedesi Mehmet Yavaş anısına sunuyor “Dedemin İnsanları” filmini. 1923 mübadelesiyle Girit’ten İzmir’e göç eden Mehmet Bey ve eşi, kızı, damadı ve iki torunundan oluşan ailenin, arkadaşlarının 80 öncesi ve sonrası yaşamlarına tanık oluyoruz. Mübadele, göçmenlik meselesi, ötekileşme bir çocuğun gözünden aktarılıyor.
Ege’de küçük bir sahil kasabasında yaşıyorlar. Göçmen olan Mehmet Bey nedeniyle arkadaşları Ozan’la “gavur” diye alay ediyor. Bundan etkilenip içlenen Ozan, ailesine dikleniyor “Biz Türk’üz” diyerek kafa tutuyor.
Mehmet Bey, takım elbisesi, kravatı, fötr şapkasıyla janti, hoşgörülü, kasaba halkına kol kanat geren, saygın bir eşraf. En büyük arzusu, ölmeden önce doğduğu toprakları görebilmek. Girit’teki; beyaz boyalı, tavernada çalan Gülbahar şarkısının duyulduğu ev. İçindeki özlemi mektuplara yazıyor ve şişeye koyup Ege’nin sularına atıyor. Umudu; göçtükleri gemide tifodan ölen ve denize atmak zorunda kaldıkları “deniz çocuk” olarak andığı kardeşinin şişeyi önüne katıp karşıya ulaştırması. Mehmet Bey’in evine ulaşma girişimleri, Kıbrıs Barış Harekatı ve 80 Darbesine denk geliyor, sonuçsuz kalıyor.
Bayram ve Greta Gabro Peruzat’ın ortak noktada buluşmayan umutları, Ozan’ın anne ve babasının birbirlerine olan aşkları, nereye giderlerse gitsinler bir yere ait olamayan göçmen arkadaşları ve tabii Ozan, Mehmet Dede’nin insanları.
Mehmet Bey’i canlandıran Çetin Tekindor, eşi Nadire karakterindeki Sacide Taşaner, baba İbrahim-Yiğit Özşener, anne Nurdan-Gökçe Bahadır -ki bu ilk sinema filmi-, Ozan-Durukan Çelikkaya, Peruzat-Hümeyra, Belediye Başkanı-Zafer Alagöz –Mor Menekşeler dizisindeki oyunculuğuyla aklımda yer eden-, Mehmet Bey’in anne ve babasını oynayan Ezgi Mola ile Mert Fırat, olağanüstü toplu oyuncu performansına imza atan isimler.
Çağan Irmak’ın tercih ettiği çekim mekanlarını merak ederim hep. Hani o yaz esintisinin yüzüme vurduğu, Mehmet Dede’nin mefruşat dükkanına giden sokaklar var ya, eski Milas’ta. Dostları bir araya toplayan, mütevazi sofraların kurulduğu bağ evi, Gümüşlük ile Kadı Kalesi arasında. Gökçeada, göç gemisi Gülcemal’in beklendiği koyun olduğu yer. Dedesinin dileğini yerine Ozan’a sürekli kahve ikram edilen Rum kahveleri ise tam yerinde, Girit’te.